Melankoli ve "Öteki"

DÜNYA=KENT. Rem Koolhaas, Stefano Boeri, Sanford Kwinter, Nadia Tazi ve Hans U. Obrist’in Mutations (Dönüþümler) kitabýnýn arka kapaðý, küreselleþmenin mimari bilgi üzerindeki etkisinin az sayýdaki önemli alýmlanýþýndan birine iþaret eder. Bu formül, dünyanýn giderek kentleþtiðini göstermekle kalmayýp, ayný zamanda küreselleþmenin dünyayý, bugüne kadar göz ardý edilmiþ bölgelerine yoðun ilgi gösterilmesi gereken bir “iç içe geçmiþ kentsel bölgeler kümesi” haline getirdiðini ileri sürüyor olmalý. Güncel tartýþmalarda, artýk iletiþimin çaðdaþ yapýsýný ve sermayenin dünya üzerindeki akýþýný betimleyen metafor köy deðil kenttir. Bu noktada sorulmasý gereken can alýcý soru, bu kentin surlarla çevrili mi yoksa açýk mý olduðu, ortaçaða mý yoksa modern çaða mý göndermeyle tasarlandýðýdýr. Sosyoekonomik küreselleþme kuramlarý, çok uluslu kapitalizm çaðýnda sermayenin akýþýný belirlemede ulusal sýnýrlarýn azalan otoritesine odaklanmaktadýr.1 Bilgi otobanlarý da bölgelerin açýklýðýna ve birbirine baðlýlýðýna vurgu yaparak ayný yöne iþaret etmektedir. Gel gelelim, çaðdaþ dünyamýz sadece, hakim coðrafi güç daðýlýmýný görmezden gelenlerin gözüne, açýk bir kent gibi görünecektir. Gerçekte bilginin ve sermayenin akýþýyla insanlarýn akýþý arasýnda pürüzsüz bir uyum bulunmamaktadýr. Bu noktayý doðrulamak için vize bekleme odalarýný – mimari açýdan ihmal edilmiþ olsalar da oldukça çok þey anlatabilen, kimi ülkelerin ýrksal ve etnik göçmenlerinden oluþan bir grubun (“olaðan þüpheliler”), görevlilerin gözetleyen bakýþlarýna maruz kalarak saatlerce bekledikleri, panoptik ve heterotopik uzamsal prensiplerin eþsiz bileþimini örnekleyen bu mekanlarý kýsa bir süre gözlemlemek yeterli olacaktýr. Dünyanýn sýnýrlarý kýtalar arasýnda sorunsuzca seyahat edip, çoklu alanlarda eþzamanlý faaliyetlerde bulunabilenler için buharlaþýrken, ayný sýnýrlar ötekiler için gittikçe daha kapalý hale geliyor. Bu makalede iþte bu “ötekiler”e deðineceðim – naifçe, “ötekinin konuþmasýna izin verme” niyetiyle deðil de, bizzat “öteki”nin ortaya çýkýþýný eleþtirmek için.


Dýþlamanýn öncülleri olarak kullanýlagelen coðrafi sýnýflandýrmalar, mimari bilgide de tarihsel açýdan oldukça yaygýn. Mimari tarih ve kanon okullarda hala “Batýlý” ve “Batýlý olmayan” gibi tükenmiþ kategoriler kullanýlarak yazýlýyor ve öðretiliyor. Belli ki, coðrafi “öteki,” “Batýlý olmayan,” imgelemimize keskin hatlarla kaydedilmiþ ve bu da, sadece Avrupa ve Kuzey Amerika ülkelerinde deðil, “Batýlý olmayan” kategorisine dahil olan ülkelerde de, pedagojik, disipliner ve profesyonel ilgilere etki ediyor. Ancak, “Batýlý-olmayan” sözcüðü sadece “Batý” ve “ötekisi” arasýndaki abartýlmýþ bir farkýn ideolojisine atýfta bulunup, onu savunmakla kalmýyor, ayný zamanda bu ötekilerin kendi aralarýndaki farklarý da reddediyor. Bu terim, coðrafi alanlar arasýnda yüzyýllardýr süregelen melezleþmeleri, bunlarýn iç içe geçmiþ tarihlerini, birbirlerinin kültürel imgelemlerine etkilerini tümüyle reddetmektedir – sanki bir “saf Batý” ve “saf Doðu” var olabilirmiþ gibi. Bundan baþka, günümüzde “Batý” ve onun coðrafi “ötekisi” arasýndaki hayali sýnýrý korumak, güncel siyasi anlaþmazlýklara verimli bir þekilde karþýlýk verecek eleþtirel bir strateji üretmede hayli yetersiz kalacaktýr. Ne var ki, bu duruma verilecek karþýlýðýn bu terimlerden kaçýnarak oluþturulmasý da zordur. Bu yapýlarýn hiç var olmadýðýný varsaymak, veya “Batý” ve coðrafi “ötekisi” arasýnda algýlanan karþýtlýðý ve hiyerarþiyi göz ardý etmek bir alternatif sunmaktan çok, bir olguyu reddetmektir. Bu, sorunla yüzleþmekten çok, ilgisiz bir bilgisizlik olarak iþ görür. Bu yüzden, “Batý olmayan” teriminde ifade edilen hiyerarþileri bozma yolundaki tartýþmaya, basit bir biçimde terimden kaçýnarak deðil, terimi onunla aramýza bir mesafe koyan, ironik týrnak iþaretleriyle belirleyerek devam etmeyi öneriyorum. Bu, coðrafi dýþlamalarýn dengesini, onlarýn sonuçlarýyla yüzleþerek ve onlarý sabýrla eleþtirerek bozacaktýr.2

Melankoli konusuna iþte bu baðlamda deðinmek istiyorum. Ýlk bakýþta, melankoli ve küreselleþmeyi mimari baðlamda yan yana koymak okura “kayýp yer duygusu” veya “kayýp geçmiþ”e iliþkin yýllanmýþ bölgesel yas gibi görünebilir. Melankoli teriminin böyle bir tanýmý, onu nostalji ile karýþtýrýr ve bu, konuya yaklaþmak için benim tercih etmeyeceðim yöntemin ta kendisidir. Tam tersine, ben izleyen satýrlarda melankoliyi, tarihsel bir süreç olarak modernleþmenin bir öznesi ve yapý olarak “evrenselliðin” bir parçasý olma hakkýnýn eksikliði veya kaybý olarak tanýmlayacaðým. Bu konuyu yerele karþý küresel, bölgesele karþý modern gibi iki kutuplu biçimsel kategoriler kullanarak deðil, siyasal baðlamýyla ve gücün coðrafi daðýlýmýyla iliþkili olarak tartýþmak istiyorum. Bu, coðrafi “öteki”nin kendi-temsili ve iç çeliþkilerini anlama yolunda kuramsal bir giriþimdir.

[…] belli [melankolik] kiþiler göðün üzerlerine düþeceðinden korkarken, bazýlarý da dünyanýn onlarý yutacaðýndan korkar.
[Ýbn-i Sina, el-Kanun fi’t-Týb- Týbbýn Kanunu]

Giriþ, ilerleyiþ, geri dönüþ, çýkýþ; baþlangýçta körlüðün, ortada çalýþmanýn, sonda kederin ve tümünde hatanýn bizi ele geçirmesi gibi. Keder, tasa veya ýstýrabýn olmadýðý tek bir gün doðar mý bize?3

Melankoli, eskiçaðlardan beri birçok yazar ve hekimin ilgisini çekmiþtir; Aristoteles, Ýbn-i Sina, Ficino, Burton, Kant, Kraepelin, Freud, Benjamin, Klein ve Kristeva bunlardan sadece bazýlarýdýr. Terimin kalýcýlýðý önemli olsa da, bu ne onun tanýmýnýn, ne de yaygýn bir duygulaným olarak tanýmlanan melankoliyi, klinik bir durumu veya zihinsel bozukluðu ifade eden melankolyadan ayýrt eden özelliklerin tarih boyunca ayný kaldýðý anlamýna gelir. Melankoli farklý dönemlerde farklý þeylerle, üzüntü, acý ve depresyonla; ama ayný zamanda da yaratýcý enerji, parlak zeka ve düþünsel varoluþla, kimi durumlarda da aylaklýkla özdeþleþtirilmiþtir. Çoðu yazar melankoliyi keyif ve keder, neþe ve umutsuzluk, sevgi ve nefret, aþýrý güven ve gerekçesiz korku gibi karþýt duygulanýmlar arasýnda gidip gelme olarak nitelendirmiþtir. Farklý dönemlere ait çeþitli kuramsal betimlemelerde, melankolinin nedenleri, kara safra bozukluðundan cinlerin etkisine, fazla eðitimden sevilen bir kiþinin kaybýna sürekli deðiþime uðramýþtýr. Sadece Robert Burton, üç ciltlik baþyapýtý Melankolinin Anatomisi‘nde, melankoliyi aylaklýk, hayal gücü, üzüntü ve korku, utanç ve rezil olma, öykünme, nefret ve intikam arzusu, öfke, tatminsizlik, kendini sevme, gurur, öðrenme sevgisi, eðitim, özgürlük kaybý, yoksulluk ve sýkýntý, arkadaþlarýn ölümü, mutsuz evlilik vb. çeþitli ve kimi zaman birbiriyle çeliþen nedenlerle iliþkilendirmiþtir.4 Jennifer Radden’in melankoli betimlemelerinin tarihsel özetini verdiði çalýþmasýndan sonra çýkardýðý sonuca göre, ” […] tanýmlarýn çok azý ampirik veya klinik ‘gözlem’e yakýn olabilecek herhangi bir olguyu yansýtmaktadýr […] Bunlarýn çoðu, geçmiþ çaðlarda melankoli üzerine yazýlmýþ olan eserlerin yakýn ve dikkatli bir okumasý sonucunda elde edilmiþtir.”5

Bu nedenle melankoli kavramýný bir yapý, insan zihni ve duygulanýmýný þekillendiren kolektif bir kültürel üretim olarak ele alýnabilir. Okurun dikkatini (patolojik bir vaka olarak tanýmlanan) melankolya [melancholia] terimini deðil, melankoliyi [melancholy] kullandýðýma çekmek isterim – her ne kadar bu iki tanýmý birbirinden ayýran sýnýrlar hiçbir zaman kesin olarak belirlenemese de. Bundan baþka, melankolinin yaygýn ve “normal” bir insani ruh haleti olarak tanýmlanýþý geçtiðimiz yüzyýl süresince kaçýnýlmaz olarak psikanalitik bilgi tarafýndan süzülmüþtür; çünkü bu konuya kayda deðer þekilde ilgi çeken bu disiplin olmuþtur. Bu makalede, içine melankolik bir ruh haleti iþlemiþ ve karþýlýðýnda terimin anlamýnýn geliþimine katkýda bulunmuþ kültürel temsilleri açýklamak istiyorum. Klinik bir hastalýk olarak melankolyadan çok, bireyle, bireyin pratiðine ve onun alýmlanýþýna þekil veren geniþ dünya arasýnda aracýlýk eden anlamlar ve iktidar iliþkileri ile ilgileniyorum.

Melankoli kavramýnýn “Batýlý olmayan” özneler için kullanýmýnda epistemik bir emperyalizmden (“Batý”nýn kategorilerini, evrensel olarak geçerli gerçeklikler olarak þeyleþtirme anlamýnda) þüphelenebilecek okurlara, terimin yüzyýllar boyunca iç içe geçmiþ yapýlaþtýrýlmasýna vurguyla cevap verebilirim.6 Ýki soybilimin izini sürmek örnek olarak yeterli olacaktýr. Aþaðýda sözü geçen, iç içe geçmiþ iki tarihsel örneðin gösterdiði üzere, melankoli gibi, en az yirmi dört yüzyýldýr çeþitli coðrafi mekanlarýn önemli katkýsýyla yapýlanan ve üzüntü, yoksunluk hissi, anksiyete veya derin tefekkür gibi ortak insani duygulanýmlarla ilgili olan bir kavramýn “Batý”nýn mülkiyeti sayýlmasý zordur. Burada amacým, hiçbir þekilde, melankolinin “evrensel ve zamansýz” bir tanýmýný yapmak deðil, yüzyýllar boyunca iç içe geçen ve paylaþýlan yapýlaþtýrýlmasýna atýfta bulunmaktýr. Terim bir yandan tarihsel ve küresel kalýcýlýðý ile, bir yandan da zamansal ve coðrafi çeþitlemeleri ile iliþkilendirilerek kuramlaþtýrýlmalýdýr.

Ýlk soybilim, terimin Antik çaðdan onyedinci yüzyýla kadar geçirdiði geliþime iliþkin. Konuyla ilgili en erken açýklamalardan birinde Aristoteles, melankoliyi hem parlak zekayla hem de kendine güven ve korku, neþe ve keder arasýnda gidip gelen ruh haliyle iliþkilendirmiþ, nedenini de kara safranýn deðiþen ýsýsý baðlamýnda açýklamýþtýr.7 Benzer tanýmlamalar ve melankolinin kara safranýn iþleyiþindeki bozukluk olarak tanýmlandýðý geliþtirilmiþ açýklamalar, günümüzde Orta Doðu olarak adlandýrdýðýmýz bölgenin ortaçaðýnýn bilimadamlarýnda bulunabilir. Al-Kindi’nin Týbbi Formüller‘i, bu yazarlar arasýnda melankoliyi “iyileþtiren” doðal maddeler üzerine bir bilgi daðarcýðýnýn paylaþýldýðýnýn kanýtýdýr.8 Ýranlý filozof ve bilim adamý Ýbn-i Sina saray hizmetine alýndýðýnda, Rayy Prensi’ne melankoli tedavisi uygulamýþtýr.9 Ýbn-i Sina Týbbýn Kanunu‘nda, melankolinin belirtileri için kötü muhakeme, nedensiz korkular, ani öfke, yalnýzlýktan zevk alma ve anksiyete gibi benzer tanýmlar kullanmýþtýr. Kara safra bozukluðu ve melankoli arasýndaki baðlantýya iliþkin Aristotelesçi tanýmlamalarý da geliþtirmiþtir.10 Bu bilgi daðarcýðýnýn daha sonra Ýtalyan Rönesans yazarlarýný etkilediði bilinmektedir; Robert Burton’ýn bu konuda bir çaða damgasýný vuran eseri Melankolinin Anatomisi‘nde11 atýfta bulunduðu, Ficino’nun melankoli açýklamalarý12 buna bir örnektir.

Güzelin tanýmýný buldum. Güzel yakýcý ve hazin bir þey […] acýyla birleþmiþ bir yaþama arzusu, yoksunluktan ve umutsuzluktan doðar gibi ters akan […] Melankoli onun [güzelliðin] görkemli eþi olarak da adlandýrýlabilir, öyle ki içinde hüzün olmayan bir güzellik düþünemiyorum.13

Manzaranýn güzelliði hüznünde saklýdýr.14

Modern Fransýz ve Türk edebiyatý arasýnda izi sürülebilecek olan ikinci bir soybilim ise bu iki epigraf arasýndaki þaþýrtýcý benzerliðin gizemli bir tesadüften daha fazlasý olduðunu gösterecektir. Melankoli (melankoli ve onun tartýþýlýr Türkçe eþanlamlýsý hüzün) 20. yüzyýl boyunca Türkiye’de hem günlük dilde hem de seçkin romanlarda, þiirlerde ve kültür dergilerinde oldukça sýk kullanýlan bir terim olmuþtur. Orhan Pamuk, son kitabý Ýstanbul‘da Gérard de Nerval ve Théophile Gautier gibi on dokuzuncu yüzyýlda Ýstanbul’u ziyaret eden Fransýz yazarlarýn ve yirminci yüzyýlýn önde gelen Türk yazarlarýndan Ahmet Hamdi Tanpýnar ve Yahya Kemal’in Ýstanbul temsilleri arasýnda baðlantýlar kurar. Pamuk Ýstanbul’un tüm bu “Batýlý” ve “Doðulu” temsillerindeki melankolik tona vurgu yapar, ki bu, onun kendi doðduðu kenti algýlayýþýný yapýlandýrmýþtýr. Baudelaire tarafýndan güzelliðin tanýmý olarak dile getirilen “yoksunluk ve umutsuzluk hissi” Nerval ve Gautier’in Ýstanbul’un manzarasýný tasvirlerinde de tekrar edilmiþ, Pamuk’un Ýstanbul‘unda, þehrin fakir arka sokaklarýnda, geçmiþ medeniyetlerin kalýntýlarýnýn arasýnda, Bizans ve Osmanlý Ýmparatorluðu dönemlerindeki þanlý günlerini kaybetmiþ olan kentsel bir manzarada dolanýrken beliren melankoli olarak tekrar ortaya çýkmýþtýr. Ýstanbul’un kentsel manzarasýna nüfuz etmiþ olan hüzün, Pamuk için þehrin sakinlerini birleþtiren kolektif bir melankolidir. Baudelaire ve Pamuk’ta melankoli artýk özneye deðil, nesneye iliþkindir. Melankolik olan tek bir birey deðil; kentin manzarasý, melankoli hissini kolektif bir duygulaným olarak aydýnlýða çýkaran “güzel nesne”dir. Yazarýn otobiyografisini kentin biyografisiyle yan yana getiren kitapta Pamuk “yoksulluk, yenilgi ve bir kayýp duygusu”nun neden olduðu melankoliyi Ýstanbul’un en önemli ortak duygulanýmý olarak belirler.15

Yasta dünya zavallý ve boþ görünür, melankolide ise egonun kendisi.16

Sömürgeleþtirilmiþ insaný kendi kültürünün deðersizliðine ikna etmek için her yola baþvurulur […]. Biyolojik yapýsýnýn karýþýk ve kusurlu niteliðine.17

Melankoli ve yoksunluðun baðlaþýmý bizi, burada vurgulamak istediðim anlama bir adým daha yaklaþtýrýyor. Kavramýn modern kuramsallaþmasýna en önemli katkýyý saðlayan metinlerin baþýnda Freud’un “Yas ve Melankoli” makalesi vardýr. Güncel psikanaliz, izleyen satýrlarda benim de yapacaðým gibi, Freud’un patolojik durumlara ve terapi önerilerine iliþkin açýklamalarýna meydan okuyarak, Freud’un ötesine geçmiþ olsa da, onun temel tanýmlarý melankoliyi tartýþýrken çýkýþ noktalarýný yapýlandýrmaya bugün de yardýmcý olmaktadýr. Freud yasý melankoliden ayýrt eder ve ilkini normal olarak tanýmlarken, ikinciyi kayba verilen patolojik bir tepki olarak tanýmlar. Freud’un melankoli kuramýnýn en önemli ve belirleyici katkýlarýndan biri kayýpla kurduðu baðdýr. Kayýp ve yoksunluk her zaman terimin ana niteliklerinden biri olagelmiþtir; ama bir karmaþýk tanýmlar tarihinden, melankolinin ana nedeni olarak kaybý çekip çýkartan Freud’dur. Freud’a göre melankolinin temelindeki kayýp nesne sevilen bir kiþi, þey veya ideal olabilir. Olaðan yasta, özne bir keder döneminden sonra kayýp duygusundan kurtulur ama melankolide, özne nesnenin kaybýyla yüzleþmeyi reddeder ve onu egosunun korunaðýnda barýndýrýr. Freud’un tanýmlarýna göre, yas durumunda “gerçeklik nesnenin artýk olmadýðý hükmünü verir.”18 Ama melankolide, yani üzerinde kederlenilerek aþýlamayan kayýpta, egonun kayýp nesneyle kurduðu yoðun bað kayýp nesnenin ego tarafýndan içselleþtirilmesine yol açar ve böylece, nesnenin kaybý egonun kendisinin kaybýna neden olur. Ýþte bu nedenle Freud’a göre “yasta dünya zavallý ve boþ görünür, melankolide ise egonun kendisi.”19 Melankolide “nesnenin gölgesi egonun üzerine düþer,”20 öyle ki nesnenin kaybýyla egonun kaybý ayný þey haline gelir.

Freud, kayba yaptýðý bu önemli vurgudan ayrý olarak, melankolinin, farklý ruh halleri arasýnda gidip gelme gibi alýþýlmýþ nitelendirmelerini de sürdürmüþtür. Freudçu analizde melankoli, öznenin kayýp nesneyle kurduðu ve daha sonra -öznenin kayýp nesneyi içselleþtirdiði düþünülürse- kendi egosuna yönlendirdiði sevgi nefret iliþkisi ile de belirlenir. Bu iliþki “kararsýzlýk çatýþmasýyla […] sevgi ve nefretin bir arada güreþtiði sayýsýz tekil çatýþma” ile karmaþýk bir hal alýr.21 Melankolide, ego narsisizm ve kendinden nefret etme, kendini sevme ve aþaðýlýk kompleksi duygularý arasýnda gidip gelir.

1980’lerde “Batýlý olmayan” mimarinin durumunun tartýþýldýðý bir makalede, önde gelen mimarlardan Romi Khosla, Oryantalizmin ve “Batýnýn” üstünlük mitinin sebep olduðu bir “oryantal kompleks”ten bahseder. “Oryantal”in kendisinin bu mite inanmasýný ve karþýlýðýnda bunun, onun kendi tasarým sürecini ve mimari kararlarýný etkilemesini eleþtirir.22 Frantz Fanon da klasikleþmiþ eseri Yeryüzünün Lanetlileri‘nde sömürgeciliðin ve izleyen ulusal özgürleþtirme savaþýnýn sömürgeleþtirilmiþ bireyde yol açtýðý psikolojik sorunlarý dile getirir. Kendisi de bir psikiyatrist olan Fanon, sömürgeciliðin kültürel politikasý tarafýndan aþýlanan aþaðýlýk duygusu üzerinde durur. Analiz ettiði zihinsel bozukluk vakalarýndan birinde, Cezayirli bir koca, bir Fransýz asker tarafýndan tecavüze uðrayan ve bu yüzden de cinsel iliþkiye giremediði karýsý için “O Fransýz’ý tattý” der. Bundan baþka, Fanon ve Khosla’nýn kastettiðinden tümüyle farklý bir siyasal baðlamda, ama yine de “Batýlý olmayan” kategorisine giren bir baðlamda, “Batýlý” çehrenin ve bedenin benzer bir yüceltmesi, cumhuriyetçi modernleþmenin ilk yýllarýnda Türkiye’de teþvik edilmiþtir. La Turquie Kemaliste ve Yeni Hayat gibi hem resmi hem popüler dergilerin sayfalarýna bakarak, mavi gözlü ve sarýþýn olmanýn veya “Batýlý” sporlar yapmanýn, “Batýlý görünen” evlerde ve kurumsal binalarda yaþamanýn ve çalýþmanýn, modern olmanýn bir göstergesi olarak teþvik edildiði ve böylece bir ulusun yüksek ve orta sýnýflarý için ego ideali olarak yapýlandýrýldýðý gözlemlenebilir. Her bir bireyin ego-ideali kendi yaþam deneyimine özgü çeþitli karmaþýk olgulara baðlý olsa da, her birey, en azýndan kýsmen, tarihsel ve coðrafi baðlamýyla þekillendiðinden, bir toplumun ego-ideallerindeki ortak faktörlerden bahsedilebilir.

“Doðu”ya da sýzan Avrupa-merkezci ideolojiler, (kendi içinde de farklýlýklar gösteren ve standardize edilmemesi gereken) “Batýlý” bedenin, insanlýk için “ideal” norm olarak, bu bedenin mimariyi de içeren kültürel üretimlerinin de kaçýnýlmaz (“evrensel”i ima eden) uluslararasý veya küresel ifade biçimleri olarak algýlanmasýna neden olur. Freudcu kuramda, melankoliye neden olan kayýp nesne bir kiþi veya þey olmak zorunda deðildir; bir ideal de olabilir. Deðersizlik ve aþaðýlýk hissi, melankolik öznenin idealle kendisi arasýnda algýladýðý mesafeden baþka bir þey deðildir. Baskýn kültürel politikalarda, ideal, sosyal açýdan “ulaþýlmaz” olarak yapýlandýrýlýrsa, yani ideal “Batýlý” ve “Batýlý olmayan” arasýnda kurulan hiyerarþi üzerinden yapýlandýrýlýrsa ne olur? Bu, ideali “Batýya” ait bir þey olarak algýlanan, ama kendisi verimsiz bir ayrým sonucunda peþinen “Batý”dan dýþlanan bir coðrafi “ötekinin” ruhuna nasýl yansýr? “Aþaðýlýk kompleksi” gibi popüler tanýlarý kuramsal açýdan daha titizce tartýþmanýn yolu nedir? Bu “Doðu kompleksi” tam olarak nedir?

Bu noktada Freud’un normalleþtirme modellerinin, normallikten peþinen dýþlanan özneler için ne kadar iþe yarayacaðýný sorgulamalý ve onun melankoli için çizdiði sýký patolojik sýnýrlarý eleþtirmeliyiz. Freud, metninde toplumsal cinsiyet merkezli bir okumanýn ipuçlarýný vermiþ; ama bu okumanýn mantýksal sonuçlarýnýn peþine düþmemiþtir.

Ýyi, becerikli, vicdan sahibi bir kadýn melankoliye kapýldýktan sonra, kendisinden, aslen deðersiz bir kadýnýn kendisinden bahsettiðinden daha iyi bahsetmeyecektir; aslen ilkinin hastalýða kapýlma olasýlýðý ikincisinden daha yüksektir, ki onun hakkýnda da söyleyecek iyi bir þeyimiz yoktur.23

Freud’un iyi ve kötü kadýn kategorilerini bir kenara býrakýrsak, bu bildirim “iyi kadýn”ýn, ne kadar bilinçliyse, idealden uzaklýðýný o kadar iyi anlayacaðýný ve o kadar melankolik olacaðýný ima eder. Normalin, evrenselin veya idealin Avrupa-merkezci tanýmlarýný göz önüne aldýðýmýzda, bu alýntýdaki “iyi kadýn”ýn yerine “öteki” coðrafyalarýn öznesini koyabiliriz. Ýdealin (ayný zamanda ulaþýlmaz olarak da algýlanan) “Batýlý” olarak yapýlandýrýlmasý, Batýlý olmayan öznede kaçýnýlmaz bir melankoliye24 neden olacaktýr. Oryantalizm ve Avrupa-merkezcilik, bu özne ve onun ego-ideali arasýndaki mesafeyi çoðaltacaktýr. Said’in betimlemesiyle, “Oryantalizm, psikolojik açýdan bir paranoyadýr25 – “bizim” (“Batýlý”) sýnýrlarýmýzýn, “onlar” (“Doðulular”) tarafýndan ihlalinden ödü kopan bir paranoya. Oryantalizm ve Avrupa-merkezcilik “Batý”nýn dýþýna çýktýðýnda, Oryantalizmin öznesinin paranoyasýnýn, Oryantalizmin nesnesinin melankolisini yapýlandýrdýðýný öne sürüyorum. Gücün coðrafi daðýlýmýyla nüfuz eden kolektif bir melankoliden bahsettiðimiz sürece, bu melankolinin nedeni artýk daha önceden kaybedilmiþ bir nesneden çok, bir idealden dýþlanma veya idealin mümkünsüzlüðü olacaktýr. Coðrafi “ötekinin” melankolisi “hiçbir zaman mümkün olmayan bir mükemmelin hayali kaybý” tarafýndan üretilir.26 Modernleþmenin ve globalleþmenin “Batý” tarafýndan baþý çekilen “evrensel” bir süreç olarak tanýmlandýðý, “Batýnýn” tarihin asýl nesnesi olarak algýlandýðý bir dünyada, taným gereði bu tarihten dýþlananlar, doðal bir hakkýn hayali kaybý veya eksikliði ile yaþarlar. Bu, tarihin, kaçýnýlmaz “evrensel” baþarý olarak algýlanan (modernleþme ve son zamanlarda küreselleþme) sürecinin bir parçasý olmaya iliþkin doðal haktýr. Bu, benim coðrafi “öteki”nin melankolisi olarak adlandýrmak istediðim þeydir.

Bunun örneðin yapýlý çevreyle bir iliþkisi var mýdýr? Bir toplumda bireylerin ruhsal yaþamlarýnýn ortak yönleri, ki mimari de bunlardan biridir, üzerine konuþtuðumuz sürece cevap açýktýr. Buna raðmen, bu melankolinin mimari üzerindeki etkisi bundan da ötedir. Ýdeal bedenin tanýmýyla mimari arasýndaki iliþki çok sayýda kurama konu olmuþtur. Ýnsanbiçimciliðin klasik mimari prensipler üzerine etkilerini burada bir kez daha tekrarlamaya gerek yok; biz bu insanbiçimciliðin tanýmlandýðý bedenin her zaman beyaz, eril ve “Batýlý” bir beden olduðunu hatýrlatmakla yetinelim. Benzer þekilde, ergonomi ideolojisi dünya mimarisini genelde takdir edildiðinden çok daha fazla etkilemiþtir. Mimarlar nesiller boyunca Almanya’dan çýkan ve daha sonra tüm dünyaya yayýlan Neufert gibi standart grafik kitaplardan çok sayýda fiziksel standardý öðrenmiþ ve modern mobilyalarýna, mutfaklarýna, banyolarýna ve merdivenlerine uygulamýþtýr. Bu modern normlar Vitruvius tarzý idealize edilmiþ “Batýlý” eril bedenin boyutlarýný ve oranlarýný temel almýþ ve ýrksal veya cinsel ayrýmlarý göz ardý etmiþtir. Tüm dünyada dolaþan bu grafik standart kitaplar sayesinde, “Batýlý” eril beden insanlýðýn standardý olarak imal edilmektedir. Bu kitaplar, mimari standartlarý “Batýlý” normlarýn oranlarýyla somutlaþtýrmýþtýr.

Fanon sömürgeleþtirilmiþ öznenin, algýlanan haliyle “kendi kültürünün aþaðýlýðýna” karþý iki temel tepkisi olduðunu belirlemiþtir. Sömürgeleþtirilmiþ özne ya “kendi ulusal kültürünü olumsuz þekilde eleþtirmek için eline geçen her fýrsatý deðerlendirir, ya da o kültürün iddialarýný tutkulu, fakat hýzla verimsizleþen bir þekilde oluþturma ve kanýtlama yoluna sýðýnýr.”27 Yani, kendini sevme ve kendinden nefret etme arasýnda, ya da Batýya karþý gizli haset ve tiksinti duyma arasýnda gidip gelme. Fanon’un da hemen ardýndan eklediði gibi, her iki yaklaþým da “olanaksýz karþýtlýklara” yol açmaktadýr. Tesadüfi olarak, 1943’te yayýmlanan “Aþaðýlýk Duygusu” adlý makalesinde Tahsin Banguoðlu “Türk halký” hakkýnda ayný gözlemleri yapmýþtýr:

Aþaðýlýk duygusu adamý ya pýsýrýk, ya atak yapar […]. Bunlar aþaðýlýk vehimi ile üstünlük iddiasý arasýnda bir rakkas gibi gidip gelirler. Bir an yok olur yerlere geçerler, bir an sonra vücudu aleme rahmet gibi bir dahi bir kahraman kesilirler […]28 Aþaðýlýk duygusu fertlerde olduðu gibi milletlerde de ya pýsýrýklýk, ya ataklýk þeklinde kendini gösterir […]. Bu duygu altýnda pýsýrmýþ milletler […] milli kültürlerini hor görmeðe baþlarlar ve körü körüne bir yabancý hayranlýðýna ve taklitçiliðine düþerler […]. Milli ataklýk da bu duygunun tepme halidir […] Bunlar milli tarihlerini þiþirirler, milli güçlerini þoþartýrlar. Hatta ýrk üstünlüðü davasýna kalkarlar ve komþu milletlere ‘Siz aþaðýlýk bir ýrktansýnýz!’ diye hakaret ederler. Nihayet körü körüne bir yabancý düþmanlýðý yaparlar […]. Ataklýk da pýsýrýklýk da milletleri felakete sürükler.29

Genelleme yapma sýnýrlarýna girmeden, çoðu “Batýlý olmayan” ülkenin modernleþme dönemi sýrasýndaki mimari kültürüne kýsa bir bakýþ bu noktayý doðrulayacaktýr. Çok sayýda yerel veya yabancý yazarýn da “Batýlý olmayan” mimari kültür hakkýnda, resmi bir sömürgeleþtirme baðlamýnda olsa da olmasa da, benzer gözlemlerde bulunmuþ olmasý ilginçtir. Bir psikiyatrýn terimleriyle dile gelmiþ olmasa da, bir yandan bölgesel ve “otantik” mimari baþarýlar olarak algýlananý yücelten yerel eðilimlerle ve öte yandan Avrupa veya Kuzey Amerika’da olan herhangi bir þeye hürmetle beraber gelen eðilimler arasýndaki salýným “Batýlý olmayan” ülkelerin mimarlarý ve tarihçileri tarafýndan iyi bilinir.

Modern mimarinin bu iki yüzünün, öznenin “Batý”ya -öznenin taným gereði dýþlandýðý bir “Batýya”, “Batý”nýn “ötekisi”, yani “Batýlý olmayan” olarak tanýmlanan özneye “kayýp” olan bir “Batý”ya- karþý takdir (sevgi, kýskançlýk) ve tepki (nefret, iðrenti) arasýnda gidip geldiði melankolinin iki yüzünden baþka bir þey olmasý olasý mýdýr? “Hiçbir þeyi kabul etmekle” “her þeyi kabul etmek” arasýnda gidip gelen müteakip dönemlerin, yukarýda formülleþtirilen olanaksýz karþýtlýklarýn öngörülebilir bir sonucu olduðunu söyleyebilir miyiz? Her iki durumda da kayýp bir ideale duyulan melankolik bir baðlýlýk ve kayýp ideali temsillerinden birinde tekrar bulmaya yönelik bir özlem olduðunu söyleyemez miyiz? Haset aþamasýnda, Batýyla iliþkilendirilen mimari biçimlere, elden alýnmýþ olan modernleþme tarihinin bir öznesi olma hakkýnýn yerine konmasý minvalinde bir baðlanma vardýr. Direniþ aþamasýnda, “Batýya” veya onun vücuda getirdiði “evrensel tarihe” karþý bir tepki ve geleneksel mimari biçimlere de, geçmiþin kayýp þanlý günlerinin – ki bunlar marjinal olma hissinin zarar vermediði günler olarak algýlanýr- bir ikamesi olarak baðlanma vardýr. Haset ve direniþ arasýndaki salýným, “Batýya” (kayýp nesneye) karþý takdir ve tepki arasýndaki bu gidip gelme, “sevgi ve nefretin bir arada güreþtiði sayýsýz tekil çatýþma”ya benzemektedir. Kelimenin yüzyýllardýr tanýmlandýðý þekliyle, melankoli, üzüntü ve kýzgýnlýk, neþe ve keder, sevgi ve nefret, ve ekliyorum, haset ve direniþ arasýnda bir dalgalanmadýr. “Batý” idealinin, kayýp nesnenin içselleþtirilmesi, kaçýnýlmaz olarak bir yandan Batý taraftarý ve karþýtý olma arasýndaki salýnýmla, bir diðer yandan da narsisizm ve kendinden nefret etmeyle sonuçlanýr. Bu durumu, örneðin, (sözün geliþi) mimaride bölgeselcilik ve küreselcilik arasýnda bir çatýþma veya karþýt duruþlu iki grup arasýndaki diyalektik bir mücadele olarak açýklamaktan çok, bir ikilem, bir bireyde veya birey gruplarýnda eþzamanlý var olan bir gerilim olarak algýlamak genelde daha açýklayýcý olur. Baþka bir deyiþle, haset ve direniþ ayný durumun iki farklý yüzüdür – melankoliyle gölgelenen bir durumun.

Aristoteles melankoliyi parlak “zekayla” ve “düþünsel varoluþ”la iliþkilendirdiðinden beri, bu anlam, genelde arka planda kalmýþ olsa da, terimin tanýmýný hemen hemen hiç terk etmemiþtir.30 Melankoli, ne olursa olsun cazibesi olan bir üzüntü, arzu edilir bir týný olarak nitelendirilir. Bu zevk veren üzüntü, tarihin baskýn sürecinden çözülmek isteyen bireyin de geri çekiliþi olagelmiþtir. Sol kanat melankolisinin yazarý Walter Benjamin’den alýntý yapacak olursak, o baskýn süreç dahilinde, “ayný zamanda barbarlýðýn belgesi olmayan bir tarih belgesi yoktur.”31 Coðrafi “öteki”nin melankolisi kâh hüzünlü, kâh kýzgýn, ama -hakim, baskýcý güçlerin bir parçasý olamadýðý için- vicdanlýdýr.

Özetleyecek olursak, coðrafi bir “öteki”nin üretimi, yani terimlerin arasýna açýkça nüfuz etmiþ hiyerarþiyle “Batýlý” ve “Batýlý olmayan” kategorilerinin ayrýmý, bu coðrafi “öteki”nin melankolisiyle sonuçlanýr. Modernleþme ve küreselleþme süreci “Batýlý” bir ideal olarak, yani meþalesi “Batý” tarafýndan taþýnan bir süreç olarak tanýmlandýðý sürece, bu ideal, peþinen “Batýlý olmayan” olarak sýnýflandýrýlan özne için geri kazanýlamaz bir kayýp ideal haline gelir. “Batýlý” idealin içselleþtirilmesi ve bunun sonucunda “Batýlý olmayan”ýn “Batýlý” idealine özlem duyma olarak tanýmlanmasý ve peþinen dýþlanan “Batýlý olmayan”ýn hala bu idealin kaybýný yaþamasý burada bahsi geçen melankolinin sebebidir. Bu melankoli hem coðrafi “öteki”nin ego-idealine algýladýðý mesafedir, hem de baðlandýðý “kaçýnýlmaz” tarihsel sürecin bir öznesi olma hakkýnýn elinden alýnmýþ olmasý sonucunda, “Batý”nýn yüceltilmesi ve reddi ikilemi arasýnda kararsýz kaldýðý durumdur. Baþlangýçta koyduðumuz dünyanýn açýk kent olduðuna iliþkin metafora dönersek, burada sorulacak önemli soru küreselleþmenin deðiþtirici gücüne iliþkin olmalýdýr. Sosyoekonomik analizler küreselleþmenin çýðýr açan bir deðiþim mi yoksa önceki ekonomik yapýlarýn bir devamý mý olduðuna iliþkin tartýþmalarýný sürdürmektedir. Bu ekonomik tartýþmayý bir kenara býrakacak olursak; küreselleþmeye baðlý olarak artmýþ olan farklý uluslar arasýndaki kültürel etkileþim, çeþitli politik ve ekonomik baðlamlarda gittikçe hýzlanan bir yoðunlukla kendini kurmakta olsa da, kesinlikle yeni bir fenomen deðildir. Mesele, coðrafi sýnýflandýrmalarýn, yýllardýr süregelen ideolojilerde bir paradigma kaymasý mý ürettiði yoksa zaten var olan süreçleri yeni hýzlarla koruduðu mudur. Kendi açýklýðýný, misafirperverliðini ve kozmopolit etiðini koruyan, ama ayný zamanda da “ötekiler” olarak tasarladýðý bazýlarýna kapalý kalan bir dünya, bu surlarla çevrili kentin sýnýrlarý dýþýnda kalanlar arasýnda melankolik özneler üretecektir.

Doðu ve Batý’nýn beraber olmasý gerektiðine dair inanç ne kadar güçlü olursa, kiþinin kendi içindeki Yabancý’yý tanýma enerjisi de o kadar güçlü olacaktýr. Bu enerjinin büyümesiyle melankoli ait olduðu mezara doðru alçalacaktýr.32

Saskia Sassen, Globalization and Its Discontents. Essays on the New Mobility of People and Money, (New York: The New Press, 1998); Saskia Sassen, "The New Centrality: The Impact of Telematics and Globalization," William S. Saunders, (ed.), Reflections on Architectural Practices in the Nineties içinde, (New York: Princeton Architectural Press, 1996), s. 206-218; Manuel Castells, "Globalization, Flows and Identity. The New Challenges to Design," William S. Saunders, (ed.), Reflections on Architectural Practices in the Nineties, (New York, Princeton Architectural Press, 1996) içinde, s. 198-205. P. Hall, "Megacities, World Cities and Global Cities," Þubat 1997'de verilen konferans, www.megacities.nl.

Konu hakkýndaki ayrýntýlý kaynakça için bkz. Esra Akcan, "Critical Practice in the Global Era. Question Concerning 'Other' Geographies," Architectural Theory Review, Vol. 7, No. 1, 2002; Esra Akcan, "Öteki' Dünyanýn Melankolisi. Bruno Taut'un Doðu Deneyimi," Domus m (Þubat-Mart2001), s. 36-41.

Robert Burton (1621), Anatomy of Melancholy, Ed. T. Faulkner, N. Kiessling, R. Blair, Oxford: Clarendon Press, 1989, cilt 1, s. 272.

A.g.e.

Jennifer Radden (ed), The Nature of Melancholy, New York: Oxford University Press, 2000, s. 19.

Geride býraktýðýmýz yirmi yýl içinde bu önemsiz bir konu olmaktan çýkmýþtýr. "Batýlý" klinik kategorilerin evrensel geçerli tanýmlar olarak þeyleþtirilmesini sorunsallaþtýran, kültürlerarasý melankoli ve depresyon üzerine makalelerden oluþan bir derleme için bkz. Arthur Kleinman and Byron Good (ed.) Culture and Depression. Studies in the Anthropology and Cross-Cultural Psychiatry of Affect and Disorder, Berkeley, Los Angeles, London: University of California Press, 1985.

Aristoteles, "Problems Connected with Thought, Intelligence, and Wisdom", Problems II, Book XXX. Ýng. çev. W.S. Hett, Londra, Cambridge: Heinemann + Harvard University Press, 1957.

Banotu tohumu, aloe bitkisi, safran, fesleðen gibi doðal maddelerin melankoliyi iyileþtirdiði farklý hekimler tarafýndan savunulmuþtur. Al Kindi, Medical Formulary, Ýng. çev. Martin Levy, Madison: University of Wisconsin Press, 1966.

L.E. Goodman, Avicenna, London, New York: Routledge, 1992, s.26.

Aristoteles sýcak kara safranýn aþýrý kendine güven ve neþeliliðe, soðuk kara safranýn ise korku ve kedere neden olduðu yorumunda bulunmuþtur. Ýbn-i Sina da, kara safranýn ýsýsýndan baþka, farklý karýþýmlarýnýn etkileri üzerine yorum yapmýþtýr. Kara safranýn bedende kanla karýþmasýnýn mutluluða, balgamla karýþmasýnýn tembelliðe, sarý safrayla karýþmasýnýn da huzursuzluða neden olacaðýný ileri sürmüþtür.
Ibn Sina, Canon of Medicine. Ýng. çev. O. Cameron Gruner, Londra: Luzac & Co, 1930.
Melankoli hakkýndaki bölümün Ýngilizce çevirisi "On the Signs of Melancholy's Appearance" baþlýðýyla yayýmlanmýþtýr. Ýng. çev. Martin Eisner, Jennifer Radden (ed), The Nature of Melancholy, s. 77-78.

Marcillo Ficino (1482), Three Books of Life, Trans. Carol Kaske, John Clark, Binghampton: Center of Medieval and Renaissance Studies, 1991.

Robert Burton (1621), Anatomy of Melancholy, Ed. T. Faulkner, N. Kiessling, R. Blair, Oxford: Clarendon Press, 1989.

Charles Baudelaire (1887), Journaux Intimes, ed. A. Van Bever, Paris: Cres, 1920, s. 84. Max Pensky'nin çevirisine hafif deðiþiklikler yaparak sadýk kaldým: Melancholy Dialectics. Walter Benjamin and the Play of Mourning, Amherst: University of Massachusetts Press, 1993, s.151.

Orhan Pamuk, Ýstanbul. Hatýralar ve Þehir, Ýstanbul: Yapý Kredi Yayýnlarý, 2003,

A.g.e., 104.

Sigmund Freud (1917). "Mourning and Melancholia," General Psychology Theory, New York: Touchstone, s. 167.

Frantz Fanon, The Wretched of the Earth, Ýng. çev. Constance Farrington, New York: Grove Press, 1963, s. 236.

Freud, Sigmund, (1917). "Mourning and Melancholia," General Psychology Theory, New York: Touchstone, quotations, alýntýlar s. 176.

A.g.e., 167.

A.g.e., 170.

A.g.e., 172.

Romi Khosla, "Crashing Through Western Modernism into the Asian Reality," Regionalism in Architecture, Proceedings of the Regional Seminar, Bangladeþ, 17-22 Aralýk, 1985, s. 58-60.

Freud, "Mourning and Melancholia", s. 168.

Freud'un kuramýnýn, normallikten dýþlanan ve "ötekiler" olarak etiketlenenlerle baþ edemeyeceðini göz önüne alýrsak, burada (patolojik bir vaka olan) melankolya yerine (bir duygulanýmý ifade eden) melankoli terimini kullanmak zorundayýz. Bu, "normal" melankoli ile patolojik melankoli arasýndaki muðlak ve bulanýk sýnýra da iþaret etmektedir. Ayrýca bkz.: Judith Butler, The Psychic Life of Power, Stanford, California: Stanford University Press, 1997; Douglas Crimp, "Mourning and Militancy," October 51 (Winter 1989), s. 3-18.

Edward Said, Orientalism, (New York: Vintage Books, 1978), s. 72.

Anne Anlin Cheng Asyalý ve Afrikalý kadýnlarýn melankolisini Amerikan asimilasyon politikalarý baðlamýnda tartýþmýþtýr. Toni Morrison'un romaný The Bluest Eye ile çalýþan Cheng, ayrýlmýþ Amerika'daki bir zenci kýzýn hikayesini "asla mümkün olmayan bir mükemmelliðin hayali kaybý"nýn neden olduðu melankoli üzerinden anlatýr. Anne Anlin Cheng, The Melancholy of Race, Oxford, New York: Oxford University Press, 2001, alýntý terim s.17; Ayrýca bkz.: David Eng, David Kazanjian (ed), Loss. The Politics of Mourning, Berkeley: University of California Press, 2003.

Frantz Fanon, The Wretched of the Earth, s. 237.

Tahsin Banguoðlu, "Aþaðýlýk Duygusu," Ülkü, Cilt. 5, No.49 (1 Birinci Teþrin 1943): 1.

Tahsin Banguoðlu, "Aþaðýlýk Duygusu ve Þarlatan," Ülkü, Cilt 5, No.53 (1 Birinci kanun 1943): 2.

Aristoteles, "Problems Connected with Thought, Intelligence, and Wisdom", Problems II, Book XXX. Ýng. çev. W.S. Hett, London, Cambridge: Heinemann + Harvard University Press, 1957.

Walter Benjamin, "Theses on the Philosophy of History," Illumunations ed. Hannah Arendt, Ýng. çev. Harry Zohn, New York: Schocken Books, 1968, s. 256.

"Stärker wird das Gefühl, daß Osten und Westen zusammengehören, stärker die Energie, das Fremde wirklich in seinem Wesen kennenzulernen. Mit dem Wachsen dieser Energie versinkt die Melancholie in ihr verdiented Grab." Bruno Taut (1936). "Japans Kunst. Mit Europäischen Augen Gesehen," Manuscript in Akademie der Künste, Baukunst Sammlung, Nachlaß Taut, Mappe 1. Nr 14. BTS 323. s. 24.

Published 25 August 2005
Original in English
Translated by Emrah Efe Çakmak
First published by Cogito 43 (2005) (Turkish version)

Contributed by Cogito (Turkey) © Esra Akcan / Cogito (Turkey) / Eurozine

PDF/PRINT

Read in: EN / TR / SV

Published in

Share article

Newsletter

Subscribe to know what’s worth thinking about.

Discussion